Uzun zamandır aklımızda olan ama cesaret edemediğimiz arabayla balkanları gezmeyi 1 günde kararlaştırdık ve yola çıktık.Yola çıktığımızda bile yapabilmiyiz diye düşünmeden edemiyorduk çünkü cebimizde sadece 500 euro ve yeşil pasaportlarımız vardı.Ama hayat maceralarla güzeldi ve ilerde yaşlandığımızda grurla hatırlayacağımız anılarımızın olmasını istiyorduk.İşde başlıyoruz,bizim gibi eşiyle sevdiğiyle arabasına atlayıp tur yapmak isteyenlere faydalı olması dileğiyle...
18.07.2011
İpsala sınır kapısında arabanın yeşil kaskosu,yurtdışı ehliyeti vs derken 430 TL yi 15 dakikada bayılıverdik.Temmuz ayı olmasına rağmen sınır kapısı kalabalık değildi tek kalabalık dutty free önündeydi:),ama ilk defa sınırı geçeceğimiz için şaşkın ördek hali vardı üzerimizde.Arabanın işlemlerini çabucak hallettikten sonra yeşil pasaportlarımızın ilk damgasını 15 TL ye yurt dışı çıkış harcı pulunu veren amcamız vuruyor.Bismillah diyerek bizde ayrıcalıklar dünyası olarak gördüğümüz dutty freeye dalıyoruz.Birkaç şişe şarap ve tanesi 4.5 tlden parliament alıp yunan sınırına doğru sürüyoruz arabamızı,içimizde çocuk neşesi var ama cem yılmazın pasaport polisini anlattığı skeç aklımıza gelince ilk sınır geçmenin sıkıntısı ve yapmacık gülümseme alıyor yerini ve yunan polisi pasaporta damgayı vurmadan içimiz rahat etmiyor.Ne olduğunu anlamıyoruz bile arabamızla yunan polisine yaklaşıp camdan pasaport, yeşil sigortayı veriyoruz, damgayı vuruyor ve 'hadi devam et diyor'.Olay bu kadar basit ve işde yunanistandayız,hiçde korkulacak,sahte gülümseme yapılacak bir durum yok.Yunanistana girince yunan otoyolu bizi karşılıyor.İlk konusmalarımızın konusu buraların aynı bizim topraklara benzemesi oluyor,yetiştirilen ürünler,dağlar,tepeler hep aynı.Yolumuz üzerinde otoyolun sağında solunda camisi olan köyler var.Bir fırsat bulup otoyoldan çıkıyor ve camisi olan bir köye giriyoruz.Yolumuza ilk çıkan kişi beyaz badanalı evin duvarına yaslanmış olan yaşlı amcaya selamün aleyküm diyerek kimliğimizi belli etmeye çalışıyoruz.Aleyküm selam diyor amca ama biz bunla yetinmeyip 'türk müsün amca'gibi saçma bir soru sorunca bastonunu kaldırıp 'türküm beea'diyor bize :)Amcayı kızıdırdığımızı anılıyoruz ve o anda yanımıza yaklasan arabaya ürkek bakıslarla bakarken arabadakiler bize güzel türkçeyle 'hoşgeldiniz 'diyor.Meğer arabadakiler tuzcuköy köyünün camii imamı ve müezziniymiş,biraz muhabbet ettikten ve yol tarifi aldıktan sonra tekrar otobana girerek yolumuza devam ediyoruz.Yunanistana girmeden önce arabanızda mutlaka su,ıslak mendil,yiyecek,içecek,full depo yakıt ,yunanistan haritası bulundurun çünkü bunların hepsine ihtiyac duyacaksınız.özellikle ıslak mendil(tuvaletlerinde bizim gibi su sistemi yok) ve yunan haritasına(yazıları anlasılmayacak kadar farklı,yunanca) .Otoban kenarında bizde olduğu gibi petrol istasyonu yok.Tabeladaki yazıları anlayamayınca harita alma sevdasıyla otoyolan cıkıp Aleksandrapoli ye giriyoruz ama çok vakit kaybedip ve de harita bulamayarak tekrar otoyola çıkıyoruz.Eğer aracınız bizimki gibi LPG li ise ilk gas istasyonu kavaladan dramaya giden yolda,otoyolda yok.Bizde hem biraz mola olması amacıyla hemde Yunan halkıyla karısıp kaynasma için Kavalaya giriyoruz. Saat daha 5 ve bütün dükkanlar kapalı, haftanın belli günleri 15.00' dan sonra çalışmazlarmış, niye battıkları belli :) Bizde Kavalanın boş caddelerinde biraz dolaşıp turist gibi foto çekiyoruz.
Burada dikkatimiz çeken şey petrol istasyonları bizdeki gibi büyük değil ,bir binanın altındaki dükkanda 2-3 pompa hepsi bu
ve LPG (yani gas diyorlar) yaygın değil. İlk bulduğumuz gas istasyonda boşalmış olan depomuzu 18 euroya dolduruyor Selanike (Thesselaniki) doğru devam ediyoruz.Yolda 2 radara rastlıyoruz ama sağolsun karşıdan gelen Yunan şoför kardeşler sellektör yapıp bizi uyarıyorlar :) Aksam saat 9 gibi www.couchsurfing.com dan tanışıp misafir olacağımız Yunan ailenin evini arıyoruz.Ülkeler farklı, şehirler farklı, yazılar farklı olunca evi bulmak biraz zor oluyor tabikide. Bir sokakta dönüp durduğumuzu gören motorlu bir Yunan kardeş akdeniz sıcakkanlılığını göstererek bizi adrese teslim ediyor :) Yunan aile kapıda bizi karsılayıp biraz hoşbeşden sonra gümrükten aldığımız Türk şarabını çam sakızı çoban armağanı misali veriyoruz ellerine, evin hanımı Anastasia bunun altında kalır mı, açsınızdır diyerek aksam yemekleri türlü getiriyor önümüze
Biz türlüleri yerken evin beyi Yorgos da uzoları kapıp geliyor.Yemekten sonra uzonun eşliğinde sıcak sohbet derken yatma zamanı geliyor, Anastasia kalacağımız studio dairenin anahtarını verip kalinihta (iyi geceler) diyerek yatıyoruz.
18.07.2011
İpsala sınır kapısında arabanın yeşil kaskosu,yurtdışı ehliyeti vs derken 430 TL yi 15 dakikada bayılıverdik.Temmuz ayı olmasına rağmen sınır kapısı kalabalık değildi tek kalabalık dutty free önündeydi:),ama ilk defa sınırı geçeceğimiz için şaşkın ördek hali vardı üzerimizde.Arabanın işlemlerini çabucak hallettikten sonra yeşil pasaportlarımızın ilk damgasını 15 TL ye yurt dışı çıkış harcı pulunu veren amcamız vuruyor.Bismillah diyerek bizde ayrıcalıklar dünyası olarak gördüğümüz dutty freeye dalıyoruz.Birkaç şişe şarap ve tanesi 4.5 tlden parliament alıp yunan sınırına doğru sürüyoruz arabamızı,içimizde çocuk neşesi var ama cem yılmazın pasaport polisini anlattığı skeç aklımıza gelince ilk sınır geçmenin sıkıntısı ve yapmacık gülümseme alıyor yerini ve yunan polisi pasaporta damgayı vurmadan içimiz rahat etmiyor.Ne olduğunu anlamıyoruz bile arabamızla yunan polisine yaklaşıp camdan pasaport, yeşil sigortayı veriyoruz, damgayı vuruyor ve 'hadi devam et diyor'.Olay bu kadar basit ve işde yunanistandayız,hiçde korkulacak,sahte gülümseme yapılacak bir durum yok.Yunanistana girince yunan otoyolu bizi karşılıyor.İlk konusmalarımızın konusu buraların aynı bizim topraklara benzemesi oluyor,yetiştirilen ürünler,dağlar,tepeler hep aynı.Yolumuz üzerinde otoyolun sağında solunda camisi olan köyler var.Bir fırsat bulup otoyoldan çıkıyor ve camisi olan bir köye giriyoruz.Yolumuza ilk çıkan kişi beyaz badanalı evin duvarına yaslanmış olan yaşlı amcaya selamün aleyküm diyerek kimliğimizi belli etmeye çalışıyoruz.Aleyküm selam diyor amca ama biz bunla yetinmeyip 'türk müsün amca'gibi saçma bir soru sorunca bastonunu kaldırıp 'türküm beea'diyor bize :)Amcayı kızıdırdığımızı anılıyoruz ve o anda yanımıza yaklasan arabaya ürkek bakıslarla bakarken arabadakiler bize güzel türkçeyle 'hoşgeldiniz 'diyor.Meğer arabadakiler tuzcuköy köyünün camii imamı ve müezziniymiş,biraz muhabbet ettikten ve yol tarifi aldıktan sonra tekrar otobana girerek yolumuza devam ediyoruz.Yunanistana girmeden önce arabanızda mutlaka su,ıslak mendil,yiyecek,içecek,full depo yakıt ,yunanistan haritası bulundurun çünkü bunların hepsine ihtiyac duyacaksınız.özellikle ıslak mendil(tuvaletlerinde bizim gibi su sistemi yok) ve yunan haritasına(yazıları anlasılmayacak kadar farklı,yunanca) .Otoban kenarında bizde olduğu gibi petrol istasyonu yok.Tabeladaki yazıları anlayamayınca harita alma sevdasıyla otoyolan cıkıp Aleksandrapoli ye giriyoruz ama çok vakit kaybedip ve de harita bulamayarak tekrar otoyola çıkıyoruz.Eğer aracınız bizimki gibi LPG li ise ilk gas istasyonu kavaladan dramaya giden yolda,otoyolda yok.Bizde hem biraz mola olması amacıyla hemde Yunan halkıyla karısıp kaynasma için Kavalaya giriyoruz. Saat daha 5 ve bütün dükkanlar kapalı, haftanın belli günleri 15.00' dan sonra çalışmazlarmış, niye battıkları belli :) Bizde Kavalanın boş caddelerinde biraz dolaşıp turist gibi foto çekiyoruz.
Burada dikkatimiz çeken şey petrol istasyonları bizdeki gibi büyük değil ,bir binanın altındaki dükkanda 2-3 pompa hepsi bu
ve LPG (yani gas diyorlar) yaygın değil. İlk bulduğumuz gas istasyonda boşalmış olan depomuzu 18 euroya dolduruyor Selanike (Thesselaniki) doğru devam ediyoruz.Yolda 2 radara rastlıyoruz ama sağolsun karşıdan gelen Yunan şoför kardeşler sellektör yapıp bizi uyarıyorlar :) Aksam saat 9 gibi www.couchsurfing.com dan tanışıp misafir olacağımız Yunan ailenin evini arıyoruz.Ülkeler farklı, şehirler farklı, yazılar farklı olunca evi bulmak biraz zor oluyor tabikide. Bir sokakta dönüp durduğumuzu gören motorlu bir Yunan kardeş akdeniz sıcakkanlılığını göstererek bizi adrese teslim ediyor :) Yunan aile kapıda bizi karsılayıp biraz hoşbeşden sonra gümrükten aldığımız Türk şarabını çam sakızı çoban armağanı misali veriyoruz ellerine, evin hanımı Anastasia bunun altında kalır mı, açsınızdır diyerek aksam yemekleri türlü getiriyor önümüze
Biz türlüleri yerken evin beyi Yorgos da uzoları kapıp geliyor.Yemekten sonra uzonun eşliğinde sıcak sohbet derken yatma zamanı geliyor, Anastasia kalacağımız studio dairenin anahtarını verip kalinihta (iyi geceler) diyerek yatıyoruz.
19.07.2011
Gece yaptığımız muhabbetlerde Anastasianın tavsiyelerine uyup arabamızla İkea’ya gidip orada İkeanın beleş otoparkına arabamıza bırakarak tanesi 4 euroya bütün belediye otobüslerinde sınırsız geçen günlük otobüs bileti alıyoruz ve Selanik şehir turuna başlıyoruz. İlk bilmeniz gereken Selanikte belediye otobüslerine bütün kapılardan binebilirsiniz, bizim gibi ön kapıya gelerek şoförün kapıyı açmasını beklerseniz, siz ona bakarsınız o da size bakar ve otobüs sizi almadan gider. İlk hedefimizde başkonsolosluğun da bulunduğu Atatürk'ün doğduğu evi ziyaret etmek var ve bunun için 2 numaralı belediye otobüsüne binip üniversite yakınında iniyoruz. Karşımızdan şıkır şıkır giyinmiş ellerinde çiçekli gruplar geldiğini görünce yaşasın Yunan düğünü var diyerek dalıyoruz binaya ama diploma töreni çıkıyor karşımıza
Çaktırmadan ayrılıyoruz diploma töreninden ve Atatürk'ün doğduğu eve geliyoruz. Törenden güzel bir manzara
Gece yaptığımız muhabbetlerde Anastasianın tavsiyelerine uyup arabamızla İkea’ya gidip orada İkeanın beleş otoparkına arabamıza bırakarak tanesi 4 euroya bütün belediye otobüslerinde sınırsız geçen günlük otobüs bileti alıyoruz ve Selanik şehir turuna başlıyoruz. İlk bilmeniz gereken Selanikte belediye otobüslerine bütün kapılardan binebilirsiniz, bizim gibi ön kapıya gelerek şoförün kapıyı açmasını beklerseniz, siz ona bakarsınız o da size bakar ve otobüs sizi almadan gider. İlk hedefimizde başkonsolosluğun da bulunduğu Atatürk'ün doğduğu evi ziyaret etmek var ve bunun için 2 numaralı belediye otobüsüne binip üniversite yakınında iniyoruz. Karşımızdan şıkır şıkır giyinmiş ellerinde çiçekli gruplar geldiğini görünce yaşasın Yunan düğünü var diyerek dalıyoruz binaya ama diploma töreni çıkıyor karşımıza
Çaktırmadan ayrılıyoruz diploma töreninden ve Atatürk'ün doğduğu eve geliyoruz. Törenden güzel bir manzara
Binayı gezmeye İzmirden gelen bir kafilede var, aralarına karışarak bizde gezip Türk kardeşlerimizle hasret gideriyoruz. Hava çok sıcak gezmek meşakkatli olunca Atatürk evinin hemen karşısındaki cafeye ünlü flappe yi denemek için giriyoruz. Kahve seviyorsanız lafım yok ama sevmiyorsanız flappeyi size şöyle tarif edeyim; bekleyip soğumuş kahveye buz atılmış, hem de 3 euro.
Flappeleri içerken alıyor bir muhabbet,arabayla geldiğimizi duyunca hepsi bize hayret ve gıptayla bakıyor. Flappeleri içtikten sonra gruba bizde dahil oluyor ve ünlü beyaz kuleye gidiyoruz ama Yunanistanda saat 15.00 de her yer kapandığı için gezemiyoruz. Alısveriş, gezme derken yürümekten ayaklarımız ağrımaya başladığı ve sıcağın da etkisiyle önümüze gelen ilk klimalı belediye otobüsüne atlayıp Selanik turu yapıyoruz. Yunanistanda tüm belediye otobüsleri klimalı hem serinliyor hem de dinlenip gezmiş oluyoruz köşe bucak Selaniği.
Biraz daha şehir turu (nasıl olsa günlük biletimiz var kullan kullanabildiğin kadar) alışveriş derken akşam oluyor, yemek diyoruz ama yemekler Yunanistanda çok pahalı ve domuz eti ağırlıkta olduğu için en güvenilir yer olarak Mc donaldsda hamburger yiyip beleş wireless sayesinde de çocuklarla msnde konusup hasret gideriyoruz.Yatmaya tekrar kaldığımız yunan ailenin evinin yolunu tutuyoruz ama onlarda arkadaslarıyla bir cafede oturuyorlarmış,bizi de davet ediyorlar davete icap etmek gerek diyerek bizde katılıyoruz onlara. Erkekler arasında konu tabiî ki futbol ve süprizzz, Fenerbahçe , Aziz Yıldırım, şike mevzuu adamlar herseyden haberdar hatta Sivas-Fenerbahçe maçının şikeyle 3-4 bittiğinin bile :)
20.07.2011
Sabah erkenden kalkıp ev sahibi Anastasia ve Yorgosla vedalaşıp Florina yolundan Makedonya'ya doğru yola çıkmaya hazırlanırken Anastasia elinde yollukla yanımıza geliveriyor. Gözlerimizde yaşlarla hoşçakal diyoruz ve Selanik otobanından Atina yolundan Veria'ya dönüp Edessa,Florina derken yine sınırdan kolayca geçiyor Makedonyaya giriyoruz. Bugünkü hedefimiz Ohride gitmek ama sınırı gecergeçmez yolumuz üzerinde olan Manastıra (Bitola) uğrayıp Atatürkün okuduğu askeri okulu da ziyaret ediyoruz, binanın içini gezmedik çünkü binanın içini gezmek kişi başı 2 euro, fotoğraf cekmek isterseniz 3 euro daha vereceksiniz, video da çekmek isterseniz artı 5 euro daha vereceksiniz :) çok saçma bir uygulama. Manastır çıkışı arabamızın deposunu litresi 40 dinardan LPG,75 dinardan benzinle ağzına kadar doldurup Ohride devam ediyoruz. (1 euro= 60 makedon dinarı) Ohrid çok büyük bir göl kenarında tatil kasabası,
girişte sizi ellerinde sobi yazan pansiyoncular karşılıyor. Sobilerde oda fiyatı 20 euro civarında. Kalacak yeri sonra ararız diye yemek derdine düşüp caminin yanındaki Türk sokağına girip Türk lokantasında Üsküp birası skopska eşliğinde kaşarlı köfte yiyoruz. Art cuisine restaurantı tavsiye ederiz harikulade lezzette ve bollll kepçe:) Üç günlük yarı tokluktan sonra damak tadımıza uygun kaşarlı köfte üstüne de demli çay keyfimize keyif katıyor.
Tavsiyelere uyarak yediklerimizi de eritmek için Ohrid kalesini ve kliseleri ziyaret ediyoruz.Kaleden Ohrid gölü tüm ihtişamıyla görünüyor ama çıkması biraz meşakkatli.
Öğlen yemeğini tam sindirememiştik ama aksamı da boş geçmemek için makedon salatası skopska yı da afiyetle mideye indiriyorduk:)tavsiye ederiz mutlaka deneyin.Ohrid daha doğrusu makedonyada cami ve kliseler yan yana ve nerdeyse aynı anda ezan sesiyle çan sesini duyabilirsiniz.Akşam ohrid sokakları çok kalabalık hatta selanikte karşılastığımız türk grupla ohridde de karşılaşıp selamlaşıyoruz,meğer balkanlar ne küçükmüş:)
Gece olunca gölün yanındaki askeri alanın da bulunduğu sazlıkların yanındaki plajda slovenyalı bir ailenin karavanının yanında çadırımızı kurup güzel bir uyku çekiyoruz.
21.07.2011
Sabah erkenden kalkıp çadırımızın yanında güzel bir çoban kahvaltısı yapıp tekrar Strugadan Arnavutluk Tiran'a doğru yola çıkıyoruz. Arnavutluk sınır kapısı bizim kasabanın girişinden daha kötü.Makedonya tarafından Arnavutluk sınır kapısı
Pasaport işlemleri yine 2 dakikada bitiyor ve Arnavutluğun ünlü dağlarında bir inip bir çıkmaya başlıyoruz.İlk rota Elbasan fakat yollar çok virajlı ve dar olduğu için ulaşmak kolay olmuyor.
Sabah erkenden kalkıp çadırımızın yanında güzel bir çoban kahvaltısı yapıp tekrar Strugadan Arnavutluk Tiran'a doğru yola çıkıyoruz. Arnavutluk sınır kapısı bizim kasabanın girişinden daha kötü.Makedonya tarafından Arnavutluk sınır kapısı
Pasaport işlemleri yine 2 dakikada bitiyor ve Arnavutluğun ünlü dağlarında bir inip bir çıkmaya başlıyoruz.İlk rota Elbasan fakat yollar çok virajlı ve dar olduğu için ulaşmak kolay olmuyor.
Yol üzerinde bir mezarlık dikkatimizi çekti.O kadar güzeldi ki,taze çiçeklerle bezenmiş,çiçek bahçesi gibiydi.
Tirana ancak öğleyin geliyoruz çok karışık ve düzensiz bir şehir.Gelişmek isteyip de yüzüne gözüne bulaştırırsın havası var.Şehir turu ve ünlü opera binası,meydanında fotoğraf çekiminden
sonra kalacağımız sahil şehri olan Durres'e doğru yola çıkıyoruz.Zaten Tiran geldim gördüm denilecek bir yer,bütün gün gezeyim deseniz bile yine de en fazla yarım günde bitiyor.Bir Roma değil :) Arnavutlukta en çok dikkatimizi çeken şey her yerde mercedes marka araç olmasıydı.Belki almanyada bile bu kadar çok mercedes araba yoktur.
22.07.2011
Sabah erkenden kalkıp ev sahibi Libby ile vedalaştıktan sonra Tiran üzerinden Karadağ'a doğru yola çıkıyoruz.Yollar yine çok kalabalık,otoban yok ve karmaşa hakim.Tiran-Skhoder yolunu takip ederek arnavutluk-karadağ sınır kapısına ulaşıyoruz.Siz sınır kapısı dediğime bakmayın tam bir sinir kapısı 1,5 saat boyunca sınırdaki daracık yolda bekliyoruz,yanımızdan inekler geçiyor biz bakıyoruz :))
Sınır boyunca bol miktarda romen dilenci var,her biri arabanın camını tıklatıp para istiyor.Zaten sıra bitmiyor bizde arabanın bagajının üstüne soframızı kurup öğlen yemeğini aradan çıkaralım diyerek hem yemeğimizi yiyor ara sırada ilerleyen sırada arabamızı itiyoruz:)
Sabah erkenden kalkıp ev sahibi Libby ile vedalaştıktan sonra Tiran üzerinden Karadağ'a doğru yola çıkıyoruz.Yollar yine çok kalabalık,otoban yok ve karmaşa hakim.Tiran-Skhoder yolunu takip ederek arnavutluk-karadağ sınır kapısına ulaşıyoruz.Siz sınır kapısı dediğime bakmayın tam bir sinir kapısı 1,5 saat boyunca sınırdaki daracık yolda bekliyoruz,yanımızdan inekler geçiyor biz bakıyoruz :))
Sınır boyunca bol miktarda romen dilenci var,her biri arabanın camını tıklatıp para istiyor.Zaten sıra bitmiyor bizde arabanın bagajının üstüne soframızı kurup öğlen yemeğini aradan çıkaralım diyerek hem yemeğimizi yiyor ara sırada ilerleyen sırada arabamızı itiyoruz:)
arnavutluk çıkışı yanımıza hemen biri geliyor ve 10 euro karşılığında arabanın ön camına yapışan karadağ çevre pulu satıyor.karadağ adı gibi dağlık bir ülke ve rotamızdaki ilk şehir Bar. Ve tabi ki Adriyatikte yüzme molası
Harika bir plajı ve denizi var ,dalgalar süper,para birimi euro.1 lt LPG yani gas 0.75 euro.Bar'da kocaman dalgalar arasında deniz keyfimizi doya doya aldıktan sonra Petrovac,
Budva ve oradan da Kotor'a geçiyoruz.Kotor dağların arkasında koyda gizlenmiş harikulade güzellikte tarihi bir şehir,tam bir tarih cenneti gezmeye doyamayacaksınız. Kotor'a böyle bir tünelden giriyorsunuz,etrafı denizle çevrili
Dağların denizle izin verdiği kadar boşluklarda evler kurulmuş,turist çok bu yüzden sobeler pahalı;kişi başı 20 euro biz 2 kişiyiz 40 euro ve kahvaltıda yok bu fiyatın içinde.Akşam kotorun tarih dolu dar sokaklarında gezip
40 euro sobe bizi bozar diyerek 10 km ilerdeki Risan'a varıyoruz.Risan aynı kotor körfezi içerisinde mükemmel denizi olan küçük bir köy.Girişte petrolun karşısında plajın yanındaki parkta çadırımızı kurup yıldızların altında kotor körfezine karşı hırvat şarabı içerik plajda tatlı düşlere dalıyoruz.Kaldığımız yerin resmini ekliyeyim de kıskanın biraz :)
Harika bir plajı ve denizi var ,dalgalar süper,para birimi euro.1 lt LPG yani gas 0.75 euro.Bar'da kocaman dalgalar arasında deniz keyfimizi doya doya aldıktan sonra Petrovac,
Budva ve oradan da Kotor'a geçiyoruz.Kotor dağların arkasında koyda gizlenmiş harikulade güzellikte tarihi bir şehir,tam bir tarih cenneti gezmeye doyamayacaksınız. Kotor'a böyle bir tünelden giriyorsunuz,etrafı denizle çevrili
Dağların denizle izin verdiği kadar boşluklarda evler kurulmuş,turist çok bu yüzden sobeler pahalı;kişi başı 20 euro biz 2 kişiyiz 40 euro ve kahvaltıda yok bu fiyatın içinde.Akşam kotorun tarih dolu dar sokaklarında gezip
40 euro sobe bizi bozar diyerek 10 km ilerdeki Risan'a varıyoruz.Risan aynı kotor körfezi içerisinde mükemmel denizi olan küçük bir köy.Girişte petrolun karşısında plajın yanındaki parkta çadırımızı kurup yıldızların altında kotor körfezine karşı hırvat şarabı içerik plajda tatlı düşlere dalıyoruz.Kaldığımız yerin resmini ekliyeyim de kıskanın biraz :)
23.07.2011
Sabah güneşin doğuşuyla uyanıyoruz ve ne kadar harika bir yerde kamp kurduğumuzu güneş ışıklarıyla anlıyoruz,denizin kenarında kotor körfezinde dağların yamacında harika bir yer.Denizde en ufak bir dalga yok ve gecenin mahmurluğunu atıp ayılmak için atıyoruz kendimizi tertemiz çarşaf gibi kotor körfezinin ılık denizine :).
Dağların yamacından adriyatik denizini seyrederek kotordan çıktıktan 2 saat sonra Hırvatistandan çıkıp Bosna hersek toprağı olan Neuma giriyor 20 km gittikten sonra Bosna hersekten çıkıp tekrar Hırvatistana giriyoruz.Yugoslavya bölününce bu şekilde bir çok karışık,aklımızın almadığı o anda hangi ülkede olduğumuzu kavrayamadığımız durumlar yaşıyoruz zaten:)Tekrar hırvatistana girdikten 15 dakika sonra ünlü Dubrownik'e gelmiş oluyoruz.
Dubrownik söylenildiği kadar güzel,tarihi bir şehir.Hersey eskiden olduğu gibi korunmuş,çok kalabalık ama bu kalabalık sizi yormuyor,rahatsız etmiyor.Eski şehir içinde birçok kilise ve saray var,bizde hepsine sırayla girerek hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Öğlen yemeği zamanı ve deniz ürünlerini aksama bırakıp vejeteryan pizza karar veriyoruz.Diğer et ürünlerinin neredeyse hepsi domuz etiyle yapıldığı için vejeteryan yiyoruz zaten buralarda en buyuk sıkıntı etin domuz eti olması,neyseki bize yarıyor bu iş ve kilo vermeye başlıyoruz:)Pizzalar bizimkilerden çok daha büyük ve tanesi 35-40 kuno.(1 euro=7 kuno)Aksama kadar tarihi dubrovnikte girmedik sokak,kilise ve saray bırakmadan dolaşıyoruz
ve bir günün beyliği beylik diyerek aksam yemeğini deniz ürünleriyle yapıyoruz.Bir koca tencere içinde 2 kişilik balık,midye,küçük ahtapot,karides,kalamardan oluşan yemeğimiz geliyor 180 kuno .
Ama salata iğrençti,çinko bir kap içinde marul,soğan,domates,salatalığı koca koca parçalayıp atmışlar.Deniz ürünleri bizim damak tadımıza uymadığı için çok da iyi değildi ama hepsini bitirememize rağmen bayağı doyurucuydu.Dubrovnik Kotor gibi pahalı bir yer,sobelerde 1 kişi en ucuz 20 euro belki dısarlarda 5 euro daha ucuza bulabilirsiniz ama biz çadıra devam diyerek Split yolu tarafındaki yine deniz kenarında köyün birine girip sahilde çadırımızı kurup bir günü daha devirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Sabah güneşin doğuşuyla uyanıyoruz ve ne kadar harika bir yerde kamp kurduğumuzu güneş ışıklarıyla anlıyoruz,denizin kenarında kotor körfezinde dağların yamacında harika bir yer.Denizde en ufak bir dalga yok ve gecenin mahmurluğunu atıp ayılmak için atıyoruz kendimizi tertemiz çarşaf gibi kotor körfezinin ılık denizine :).
1 saat kadar yüzdükten sonra kahvaltı işini de çadırımızın yanında çoban usulü halledip adriyatik sahillerini takip ederek Dubrownike doğru yola çıkıyoruz.Fakat 1. dakikada hata yaparak herzeg novi'ye dönmeyince 20 km kadar yanlış gidip geri dönüyoruz :) Dönüş yolunda tepeden Kotor körfezinin görüntüsü.Hava sabah bulutlu olduğu için yeşil dağlar,mavi körfez belli olmuyor :(
Dubrownik söylenildiği kadar güzel,tarihi bir şehir.Hersey eskiden olduğu gibi korunmuş,çok kalabalık ama bu kalabalık sizi yormuyor,rahatsız etmiyor.Eski şehir içinde birçok kilise ve saray var,bizde hepsine sırayla girerek hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Öğlen yemeği zamanı ve deniz ürünlerini aksama bırakıp vejeteryan pizza karar veriyoruz.Diğer et ürünlerinin neredeyse hepsi domuz etiyle yapıldığı için vejeteryan yiyoruz zaten buralarda en buyuk sıkıntı etin domuz eti olması,neyseki bize yarıyor bu iş ve kilo vermeye başlıyoruz:)Pizzalar bizimkilerden çok daha büyük ve tanesi 35-40 kuno.(1 euro=7 kuno)Aksama kadar tarihi dubrovnikte girmedik sokak,kilise ve saray bırakmadan dolaşıyoruz
ve bir günün beyliği beylik diyerek aksam yemeğini deniz ürünleriyle yapıyoruz.Bir koca tencere içinde 2 kişilik balık,midye,küçük ahtapot,karides,kalamardan oluşan yemeğimiz geliyor 180 kuno .
Ama salata iğrençti,çinko bir kap içinde marul,soğan,domates,salatalığı koca koca parçalayıp atmışlar.Deniz ürünleri bizim damak tadımıza uymadığı için çok da iyi değildi ama hepsini bitirememize rağmen bayağı doyurucuydu.Dubrovnik Kotor gibi pahalı bir yer,sobelerde 1 kişi en ucuz 20 euro belki dısarlarda 5 euro daha ucuza bulabilirsiniz ama biz çadıra devam diyerek Split yolu tarafındaki yine deniz kenarında köyün birine girip sahilde çadırımızı kurup bir günü daha devirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
24.07.2011
Güneşin ilk ışıklarıla uyanıp Mostara doğru yola çıkıyoruz.Hırvatistan güzel ve gelişmiş bir ülke.Zaten bir ülkenin gelişmişlik dercesini sınır kapısından anlıyorsunuz.Dubrovnikten çıktıktan sonra doğu yönünde yaklaşık 20 dakikalık bir sürüşten sona Bosna Hersek sınır kapısına geliyoruz.Aslında kulübenin içindeki pasaport polisi pasaportlarımızı istemese sınır kapısı olduğuna kimse inanmaz,sadece bir kulübe ve ufak bir bariyer:)
Bosna sınır kapısından girdikten sonra Mostar'a doğru yol alıyoruz ve yol boyunca evler dikkatimizi çekiyor.Bir çok evin duvarında 90'lı yıllarda yugoslavyanın dağılması sonucu oluşan kaos durumu ve sırplarla hırvatların bosnaya saldırmasıyla yaşanan acılar,katliamlar ve hala kursun deliklerinin izleri bulunuyor.Bosnaya girdikten sonra bazen kendinizi bir savaş şehrinin ortasında gibi hissediyorsunuz ve bosnalılar bu yaşanan olayların unutulmaması için duvarlardaki bu kursun deliklerini kapatmıyorlar,insanın içini bir hüzün kaplıyor. Camdaki kurşun deliğine dikkat edin
Hüzünlü bir şekilde etrafı izlerken Bosna Hersekteki ilk durağımız olan Mostara varıyoruz.Bizde mi bir hata var yoksa tarihi mostarın yolu mu böyle kötü anlayamadık.Çünkü nasıl olduysa (ki tabelaları da takip etmiştik ama ) ana yoldan çıkıp sanayinin arka tarafından bozuk, gösterişsiz bir yoldan mostara girdik :)
Her ne kadar ülke çok büyük değil, gidilecek yerler birbirine yakın gibi görünse de balkanlarda hızlı araba sürmenin (80-90 km/hr)mümkün olmadığını düşünürseniz bizim mostara varmamız yine öğleyi buldu. Mostarın tarih ve hüzün dolu sokaklarında kısa bir gezinti ve 93 katliamında ölenlerin mezarlığını ziyaret edip hüznümüze yeni hüzünler kattıktan sonra açlığımıza yenik düşürek mostar köprüsünü de gören güzel ama küçük bir restaurantta özlediğimiz damak tadımıza uygun kebabları sipariş ediyoruz.
Bizim adana burada şiş kebab,inegöl köftesine benzeyen köfte de kebabi olarak adlandırılıyor.Sakın doymam çok acıktım diyerek fazla sipariş vermeyin çünkü aynı makedonya ohrid de olduğu gibi burada da porsiyonlar çok büyük:)
Bu kebabi ve ekmek arasında geliyor tadı hala damağımda yemeğimizi büyük bir iştah ve afiyetle yedikten sonra yeniden büyüyen göbeğimize, yanımızdan akıp giden ırmağa,mostar köprüsününe bakarken kahvelerimizde geliveriyor.Burada kahve servisi bizden biraz farklı şöyle ki;boş fincan yanında kesme şeker,lokum ve küçük bakır cezvede kahveniz geliyor siz istediğiniz gibi kendi kendinize servis yapıyorsunuz.
Yemeğimizi yedikten kahvelerimizi de içtikten sonra oturduğumuz yerden yediğimiz güzel yemeklerin,içtiğimiz harika türk kahvesinin ve manzaranın keyfini sürerken mostar köprüsünün üstü hareketleniyor birden.Mostarlı gençler eskiden bu 30 metre yüksekliğindeki köprüden nehre atlayarak sevdiği kıza cesaretini gösterirlermiş ama şimdi buraya gelen turistlere gösteri amacıyla bahşiş karşılığı atlıyorlar.Bizde kısa bir beklemeden sonra büyük bir cesaretle köprüden nehre atlayan genci izliyoruz çan seslerinin arasında.
Kısa bir bilgi vereyim bu arada, hepimiz Mostar köprüsünü sırpların yıktığını düşünürüz ama aslında mostar köprüsünü ve hemen yanındaki osmanlıdan kalan Koski Mehmet Paşa camisinin minaresini hırvatlar tank ve top atışıyla yıkmışlar,yani sırpların burada yıkıcı bir etkisi yok.Zaten bosnaya, hırvatlar batıdan ve güneyden,sıplar ise doğudan ve kuzeyden saldırmış :(
Bosna savaşını anlatan bir haritanın fotosu (ayrıntı için resimi büyütebilirsiniz)
Neyse tarih her zaman iyiliklerle dolu değil.Bizde mostar kabartmalı buzdolabı mıknatısımızı da aldıktan sonra Saraybosnaya doğru yola çıkıyoruz.Yol boyunca bütün evlerin duvarında hatta bir evin pencere camında bile kurşun izleri, delikleri devam ediyor ve hüzün bir türlü bırakmıyor bizi bosna topraklarında.Saraybosna başkent ve büyük bir şehir,pazar olduğu için genelde her yer kapalı , çok kalamıyoruz saraybosnada
şehrin boş sokaklarında avare dolaşıyor ve sırbistana doğru yola devam ediyoruz.Saraybosnayı geçtikten sonra sırbistanda mıyız yoksa bosna hersekte miyiz bir türlü anlıyamıyoruz; bazen bosna bayrağı bazı yerlerde sırp bayrağı görüyoruz ve kafa iyice karşıyor bizde.Hedefimiz sırbistanın girişindeki büyük bir sehir olan Uzice, couchsurfing.com 'dan tanıstığımız Vesnanın evi var ama balkan yollarında bu 150 km hiç de kolay bitmiyor.Yunanistan otobanından çıktıktan sonra hızımız 50-60km/hr,eğer 70 km/hr olursa hızlı gidiyoruz diye seviniyoruz:) Balkanlarda hız sınırı 80 km/hr ,kimsenin kimseyi sollama gibi bir düşüncesi yok,bazen bir kamyonun arkasındaki konvoyda yarım saat gidebiliyorsunuz.150 km'lik yol bizde 1,5-2 saate biterken burada 4-5 saat sürüyor.Saraybosnadan sırbistan sınırına kadar dağ yollarından bir nehrin kıyısından süzüle süzüle gidiyoruz.Manzara izlemek isteyenler için harika bir manzara var ama bir an önce varmak isteyenlere çok sıkıcı geliyor :) Akşam saatlerinde sırbistana geliyoruz ve yine 1 dakikada sınırı ,kontrolu gecip uzice'ye varıyoruz,Vespa bizi yolda karşılıyor.Çok güzel bir evi var(villa),bir de arjantinli misafiri.Akşam hep beraber yemeğe dışarı çıkıyoruz,yorucu dağ yollarından sonra 4 kişi neşeli,kahkahası bol sohbetlerle günü bitirip sıcak bir duş ve evde yatmanın keyfini doya doya yaşıyoruz:)
Bosna savaşını anlatan bir haritanın fotosu (ayrıntı için resimi büyütebilirsiniz)
Neyse tarih her zaman iyiliklerle dolu değil.Bizde mostar kabartmalı buzdolabı mıknatısımızı da aldıktan sonra Saraybosnaya doğru yola çıkıyoruz.Yol boyunca bütün evlerin duvarında hatta bir evin pencere camında bile kurşun izleri, delikleri devam ediyor ve hüzün bir türlü bırakmıyor bizi bosna topraklarında.Saraybosna başkent ve büyük bir şehir,pazar olduğu için genelde her yer kapalı , çok kalamıyoruz saraybosnada
şehrin boş sokaklarında avare dolaşıyor ve sırbistana doğru yola devam ediyoruz.Saraybosnayı geçtikten sonra sırbistanda mıyız yoksa bosna hersekte miyiz bir türlü anlıyamıyoruz; bazen bosna bayrağı bazı yerlerde sırp bayrağı görüyoruz ve kafa iyice karşıyor bizde.Hedefimiz sırbistanın girişindeki büyük bir sehir olan Uzice, couchsurfing.com 'dan tanıstığımız Vesnanın evi var ama balkan yollarında bu 150 km hiç de kolay bitmiyor.Yunanistan otobanından çıktıktan sonra hızımız 50-60km/hr,eğer 70 km/hr olursa hızlı gidiyoruz diye seviniyoruz:) Balkanlarda hız sınırı 80 km/hr ,kimsenin kimseyi sollama gibi bir düşüncesi yok,bazen bir kamyonun arkasındaki konvoyda yarım saat gidebiliyorsunuz.150 km'lik yol bizde 1,5-2 saate biterken burada 4-5 saat sürüyor.Saraybosnadan sırbistan sınırına kadar dağ yollarından bir nehrin kıyısından süzüle süzüle gidiyoruz.Manzara izlemek isteyenler için harika bir manzara var ama bir an önce varmak isteyenlere çok sıkıcı geliyor :) Akşam saatlerinde sırbistana geliyoruz ve yine 1 dakikada sınırı ,kontrolu gecip uzice'ye varıyoruz,Vespa bizi yolda karşılıyor.Çok güzel bir evi var(villa),bir de arjantinli misafiri.Akşam hep beraber yemeğe dışarı çıkıyoruz,yorucu dağ yollarından sonra 4 kişi neşeli,kahkahası bol sohbetlerle günü bitirip sıcak bir duş ve evde yatmanın keyfini doya doya yaşıyoruz:)
Bugünkü hedefimizde uziceden cacak-kragujevac üzerinden giderek sırp otobanına çıkarak niş-leskovac-vranje-üsküp(skopje)-selanik var.Sırbistanda LPG 0.60 dinar,benzin 1.50 dinar(1 euro=100 dinar).Sırbistanda otoban hariç diğer bütün yollarda hız sınırı eğer gidebilirseniz 80 km/hr ama bir cok yerde bu hıza ulaşamıyorsunuz bile.Kimsenin kimseyi sollamak,korna çalmak,sıkıştırmak gibi bize has özellikleri bulamazsınız.Yolumuz üzerindeki Kragujevac, Sırbistanın ilk başkenti olmuş ama kısa bir aradan sonra başkent Belgrad olarak tescillenmiş,tarihi ve güzel bir sehir.Şehrin girişinde kocaman bir haç var.
Niş avrupanın en eski şehirlerinden ve kalesi çok güzel.Öğleden sonra makedonya'ya geçerek üsküpü(skopje) ziyaret ediyouz.Belkide çok daha fazla beklentimiz olduğu içindir,üsküp bizi hayal kırıklığına uğratıyor.Oldukça karışık bir sehir.bir tarafta hristiyanlar diğer tarafta azınlıkta kalmış görünen müslümanlar.Üsküpün yanındaki dağın tepesine kocaman bir haç dikmişler ki sanki bu topraklar hıristiyan toprağı der gibi bize.Resimde pek iyi çıkmamış ama,şöyle bir şey,
Şehir içinde arabamızla biraz dolaşıyoruz ama camiler olduğu tarafa değil hıristiyanların olduğu bölgede olduğumuzu kısa sürede anlıyoruz.Bu bölgede kimse türkçe konusmuyor ve helal yemek dediğimiz zaman bize tip tip bakıyorlar:)Bizde camilerin olduğu tarafa doğru yemek için direksiyonumuzu kırıyoruz.
Camilerin olduğu bölge ankaradaki maltepe pazarına benzer bir pazar var ve burada insanlar müslüman ve türkçe biliyorlar,
bizde oradaki hacı amcaların tavsiyesine uyarak bir lokantaya oturup kaç gündür domuz eti sorunu nedeniyle yiyemediğimiz et yemeği için ohridde yediğimiz kaşarlı köfte ve sulu köfte sipariş veriyoruz.Sulu köfte bizden biraz farklı şöyleki;izmir köftesine banziyor ama bizdeki köfte ufaktır bunda ise salçalı suyun içinde kocaman yumruk büyüklüğünde bir köfte, kaşarlı köfte ise ohriddeki kadar iyi değildi,salata ise bizim çoban salata ama üzerinde beyaz peynir rendelenmişti.Yemekten sonra hemen yandaki berberde, televizyonda adını bile hatırlayamadığım bizim eski dizileri izleyerek traş oluyordum.Makedonya otoyolları bizim eski duble yolları gibi ve paralı,30-40 km gittikten sonra gişeye gelip 30 denar verip tekrar yola devam ediyoruz sonra yeni bir gişeye gelip yine 30 denar veriyoruz,çok saçma ama burası böyle:) Akşam saatlerinde yunanistan sınırına varıyoruz ve yine 2 dakikada sınırı geçip selanik'e doğru devam ediyoruz.Makedon sınırı ile selanik arası 70 km ve otoban.Daha önce evlerinde kalmış olduğumuz Anastasia'yı arıyoruz yine biz geldik diye, yolu biliyorsunuz buyurun gelin diyor.
Read more: http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=78485.10#ixzz2RjshcDg5
biraz daha resim eklemek istedik,umarım hoşunuza gider bu resimler burası selanikte ki ünlü beyaz kule
selanikten genel bir görünüm,izmire benziyor
makedonyada yediğimiz kaşarlı köfte,tadı hala damağımda,en az 300 gr et var bunda:)
arnavutluk mezarlığı,sanki çicek bahcesi gibi,bütün mezarlar taze çiçeklerle kaplıydı,özel bir ölüm bayramı mı nedir anlayamadık bu kadar çiçeği hem de bütün mezarlarda?
arnavutluk durresde yediğimiz beşamel soslu biftek,tek kelimeyle mükemmeldi
selanikten genel bir görünüm,izmire benziyor
makedonyada yediğimiz kaşarlı köfte,tadı hala damağımda,en az 300 gr et var bunda:)
arnavutluk mezarlığı,sanki çicek bahcesi gibi,bütün mezarlar taze çiçeklerle kaplıydı,özel bir ölüm bayramı mı nedir anlayamadık bu kadar çiçeği hem de bütün mezarlarda?
arnavutluk durresde yediğimiz beşamel soslu biftek,tek kelimeyle mükemmeldi
1.5 satte gecemediğimiz arnavutluk-karadağ sınırı,daracık bir yol ve yüzlerce araba
mostar hatırası,bu nehiri tüm bosnada görebilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder